Tarihte Ege Denizi ve ülkeler

 Ege Denizi ve ülkeler

     Ege bölgesi,  Ege denizi ile çevrilen içerisinde adalarının bulunduğu Asya ve Avrupa kıyılarına sahip Avrupa'da Makedonya Yunanistan, Trakya. Anadolu'da ise Anadolu'nun batısını ve güney batısını kapsamaktadır. Ege denizi tarihten günümüze Anadolu ve Avrupa Toprakları için büyük önem kastetmektedir. Antik kısırda Ege denizi kavimlerine deniz kavimleri olarak adlandırıldığını görmekteyiz. Eski çağlardan ege denizi sadece iki kıta arasında köprü olmakla birlikte insan oğlu için büyük bir gelir kaynağı olduğunu görmekteyiz, günümüze ulaşan bir çok antik kentin ege denizine yakın liman kenti olduğunu ve iç kısımlardaki antik kentlere nazaran daha gelişmiş olduğu görülmekte bunun en büyük sebepleri arasında Ege denizini kent sakinlerin ticari açıdan kullanması kentler arasında geniz üzerinden ticaret yapılmasıdır. Ege denizinin antik kentler için bir diğer özelliği kıyıların coğrafik yapısının girintili çıkıntılı olmasın çok fazla koya sahip olmasından dolayı limanların güvenlik açısında üstün kılmaktadır. Ege denizin kıyılar arasında hiç bir bölge 400 Km aşmamaktadır içerisinde bulunan irili ufaklı bir çok ada ve kıyılar arası mesafenin düşük olması antik çağlardaki gemi teknolojisin yetersizliğinden dolayı insan oğlunun kıyılar arası seyahatlerini kolaylaştırmış ve daha güvenilir kılmıştır. Ege bölgesi kıyılar arası mesafesinin kısalığı ve kısa mesafe arasındaki çok sayıda ada ile iki kıtayı bir büyün halde görmemizi sağlamakta bunun en belirgin özelliği ise Anadolu ve Avrupa topraklarında yaşamış halkların kültürel açıdan birbirlerine çok benzemiş olmasıdır. Girit ve Yunan bölgesinde bulunan bazı adalar Mısır'dan İtalya'ya bir köprü olmuş ve ticaret yolu olarak kullanılmıştır Truva kenti isi sahip olduğu boğaz sayesinde Ege ülkeleri ve Karadeniz ülkeleri arasındaki bağları sağlamakta büyük rol almıştır.

 Ege Denizi ve Ege Bölgesi
Yunanistan
     Yunanistan son derece engebeli bir ülkedir. Derin koylar ve körfezler her taraftan karaların içine girmekte ve oralarda yaşayan insanları denizciliğe alıştırmaktadır. Ülkenin içi ekser hallerde kuzeyden güneye inen, yalnız orta Yunanistan'da kısmen doğuya kıvrılan ve Ege adaları üzerinden Anadolu yönünde uzanan yüksek dağlarla kaplıdır. Bu suretle bazen birbirinden 2500 m yi bulan yüksekliklerle ayrılmış, aralarında birçok hallerde geçilmesi güç geçitler sayesinde birbirine bağlanan ince uzun vadiler meydana gelmekte, hatta bazen bu vadilerin bile birtakım sıra tepelerle çeşitli bölümlere ayrıldığı görülmektedir. İşte bu suretle Yunan ülkesi dağlar arasına sıkışmış türlü büyüklükte kantonlara sahip olmuştur. Yalnız bazı büyük vadiler ve düzlükler kuzeyde Makedonya ve Tesalya'da, orta Yunanistan'da Boiotya ve Attika'da, Peloponnes'te ise Argolis, Lakonya ve Mesenya'da olduğu gibi oldukça büyük devletlerin meydana gelmesini mümkün kılmıştır. Yunanistan'ın coğrafya bakımdan parçalı bir toprak bütünlüğün olması kentler arası ulaşımın ve haberleşmenin zor olmasından kaynaklanacak olacak ki antik dönemlerden kurulan devletlerin şehirler aradı bütünlük sağlanamamakta ve siyasi açıda fikir ayrılıklarına düşen kentler irili ufaklı devletler ortaya çıkmasına neden olmuştur 

Yunanistan'ın jeolojik karakterinin bir sonucu bu ülkenin bazı yerlerinin son derece fakir ve geniş ölçüde tarım yapılamayacak kadar verimsiz oluşudur. Belki Eski Çağda dağlar ve tepeler bugünkü kadar çıplak değillerdi, fundalıklar ve ormanlarla kaplıydılar. Fakat Yunan ülkesinin asıl verimli yerleri dağlar arasına sıkışmış olan, ya da denize doğru açılan ırmak vadileri olmuştur. Bu durum Yunanistan'ın kültürel gelişimi üzerinde de etkiler yapmıştır. Nitekim bu ülkenin doğuya, yani Ege Denizi'ne açılan vadileri ve düzlükleri Anadolu'dan gelen feyizli etkilere uğramış ve bu yüzden pek erken birtakım yüksek kültürlerin beşiği olmuş, daha az girintili çıkıntılı olan batı Yunanistan ve Trakya kıyıları ise, kültür bakımından, doğu bölgelerine kıyasla daima geri kalmıştır

Antik Yunanistan

Anadolu'nun Batı Kıyıları
 

     Anadolu'nun batı kıyıları, Yunanistan'dakiler kadar olmamakla beraber, yine bir hayli iyi korunmuş koy ve limanlara sahip bulunmaktadır. Bu ülkenin sıradağları birbirine paralel olarak batı kıyılarından içerlere doğru uzanmakta ve aralarında Kaikos (Bakırçay), Hermos (Gediz), Kaistros (Küçük Menderes) ve Maiandros (Büyük Menderes) gibi büyük ırmaklar tarafından sulanan ve kıyılara kadar uzanan geniş ve verimli vadiler kapsamaktadır. Bu coğrafi durum bir taraftan çeşitli vadilerde kurulan şehirlerin aralarında ilişki kurmalarını güçleştirmiş, buna karşılık bu şehirlerin iç bölgelerle kültürel ve ekonomik ilişkilerde bulunmalarını kolaylaştırmıştır. Fakat batı kıyılarında kurulan güçlü devletler iç kısımlarda bulunan devletler için büyük bir sorun haline gelmiş ve denize olan ulaşımları kesilmiştir Ege bölgesindeki Anadolu toprakları ve Ege denizi arasında köprü niteliği taşıyan vadeler küçük devletlerin denize ulaşması için büyük önem taşımaktadır. 

Anadolu'nun Batı Kıyıları ve Kıyı Devletleri
 
Ege adaları

     Asya ile Avrupa kıyıları arasında yer alan adaların en önemlisi Girit'tir. Ege bölgesinin güney sınırında bulunan ve yaklaşık olarak 250 km. uzunluğunda ve ortalama 50 km. genişliğinde olan bu ada, arada köprü görevini gören birtakım adalar sayesinde, bir taraftan Peloponnes'e, diğer taraftan Anadolu'nun batı ve güney batı ve Afrika'nın kuzey kıyılarına bağlı bulunuyordu. Girit bütün bu ülkelere bunların kültür etkileri altında kalabilecek kadar yakın, fakat bunlardan gelecek düşman akınlarını önleyebilecek kadar uzaktı. Aynı zamanda pek engebeli araziye sahip olmakla ve batı-doğu yönünde uzanan sıradağlar tarafından biri kuzeyde, diğeri güneyde olmak üzere iki büyük bölüme ayrılmış bulunmakla beraber, yoğun bir nüfus besleyebilecek ve başlı başına bir uygarlık yaratabilecek kadar büyüktü. İşte Eski Çağda "mutlular adası" olarak gösterilen Girit'in Akdeniz'de aldığı bu emsalsiz yer adanın bir taraftan doğu, diğer taraftan batı etkileri altında kalmasına ve hayranı olduğumuz yüksek ve orijinal bir uygarlık ortaya koymasına yol açmıştır.

     Büyük bir kısmı iyi korunmuş limanlara sahip olmakla beraber küçük, susuz ve çorak olan Ege adaları arasında bazıları doğudan batıya giden ya da kuzeyden güneye inen deniz yollarının düğüm noktalarında bulunduklarından ötürü önem kazanmışlardır. Birinci grupa giren adalar arasında Delos, ikinci gruba girenler arasında ise obsidyan taşı kapsayan Melos, içinde mermer ocakları bulunan Paros ve Naksos veya altın madenleriyle ün kazanmış olan Sifnos gösterilebilir.

     Ege iklimi

     Ege bölgesinde genel olarak görülen 4 mevsim insan oğlunun yaşam koşullarını çok iyi sağlamaktadır ancak yazların çok sıcak geçmesi kimi zaman kuraklık sorunun insan oğlunun karşısına çıkarmıştır kışların çok sert geçmemesi barınma ve ısımlar sorunları bir az olsun hafifletmiştir. Karalarını ve adalarını kısaca gözden geçirdiğimiz tüm Ege bölgesi tipik bir Akdeniz iklimine sahiptir. Yazlar genellikle sıcak ve yağmursuzdur. Bazı ülkelere Mayıstan Ekim ayma kadar hemen hemen hiç yağmur düşmemektedir. İşte bundan ötürü yazın akar suların bir kısmı kurumakta, vadilerdeki bitkiler sararmakta ve bütün bu yerleri kalın bir toz tabakası kaplamaktadır. Fakat en sıcak günlerde dahi kuzey rüzgârları (meltemler) eksik olmamakta, havayı berraklaştırmakta ve serinletmekte başlıca etken olmaktadır. Bazen hiçbir bulut görünmeksizin haftalarca, hatta aylarca sürüp giden güneşli günler insanları evlerinden dışarıya çıkmağa dâvet etmekte, bunların sık sık birbiriyle görüşmelerini mümkün kılmakla kollektif hayatın meydana gelmesini sağlamaktadır.

     Genellikle yumuşak geçen kışlar bu durumu değiştirmemektedir. Sürekli kar ve don dönemleri alçak bölgeler için bahis konusu değildir. Yalnız iç dağlar ve yaylaların kontinantal bir iklimi vardır. Kışın fırtınası bol olan Ege bölgesinde soğuk kuzey rüzgârlarını (poyraz) yağmur getiren ılık güney rüzgârları (lodos) izlemektedir. Yağmur bu mevsimde bol, hatta sağanak halinde yağmakta, çok defa derelerin ve Irmakların taşmasına sebep olmaktadır. Fakat güneş kışın da ışıklarını yaymakta çok cömert davranmaktadır. Meselâ Atina'da ortalama olarak yılda güneşsiz yalnız üç gün kaydedilmektedir. Sonbahar yağmurlarıyla biraz dirilir gibi olan tabiat kışın derin bir uykuya dalmakta, ilkbaharda ise kısa bir süre için dağlar ve bayırlar zümrüt gibi yeşil bir bitki örtüsüyle örtülmektedir. Fakat Ege'nin kireçli toprakları kışların cömertçe bahşettiği yağmur sularını tutamamakta, ilk yaz sıcakları tabiatı sarartmakta ve kurutmakta gecikmemektedir.

     Ege ikliminin bu yumuşaklığı bütün bu ülkelerde yaşayan insanlar üzerinde sürekli etkilerde bulunmuştur. Sert iklimli kuzey ülkelerinde yaşayan haşin insanların ya da zengin güney ülkelerinin gevşetici ılık iklimi altında enerjilerini kaybeden kavimlerin tersine olarak Ege'liler faal, müteşebbis ve enerjik, fakat aynı zamanda ülkelerinin fakirliğini anlamış insanlar olarak kalmışlar, yüksek bir uygarlık düzeyine erişmiş olan doğu kavimlerinin etkilerini hazmetmek, fakat bunlara kendi kültür elemanlarını katmak suretiyle başlı başına orijinal kültürler ortaya koymuşlardır. İşte Ege kavimlerinin meydana getirdikleri uygarlıkların ve tarihin incelenmesi bu kitabımızın konusu olacaktır.







Post Navi

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Disqus Shortname

easymag

Ad Code

Responsive Advertisement